Bizzat Ben

Fotoğrafım
İstanbul, Türkiye
From tourism business / Cook candidate / Fenerbahce lover / Iron Maiden maniac / Old school writer / MaidenTurkey Admin / Webitch / Jet City Woman / Rock'n Roll Angel / Beth...Ironclad...

25 Eki 2011

Van İçin Rock!


  Yazdan beri ihmal ettiğim bloğuma çok kutsal bir organizasyonu yazmak için geri dönmek istedim...Derler ya, iyilikler tek tek, kötülükler peşpeşe gelirmiş;  işte 'peşpeşe'yi yaşıyoruz şu günlerce, ulusça...Ama vakit, oturup ağlamaktan ziyade elimizden geldiğince insanlara yardım etme vaktidir. 

  Ülkemizin değerli rock müzisyenleri de bu konuda üzerlerine düşeni yapmak için toplanıyor...Şimdi sıra sende... Hadi sen de bilet alarak bu kutsal oluşuma SEYİRCİ KAL, gelemesen bile aldığın o biletle yardıma katılmış ol...

  30 Ekim 2011 Pazar günü saat 11:00'da başlayacak organizasyonda, yapımda ve yayında emeği geçen insanların cebine beş kuruş para girmeyecek, bütün gelir de Türk Kızılay'ı üzerinden Van'daki depremzedeler için kullanılacak...

  VanİçinRock yardım konserinde kimler mi sahne alıyor; 



Ve son olarak eklenen Hayko Cepkin...

Müzikal açıdan baktığınız zaman böyle bir kadroyu festivallerde bile kolay kolay yakalayamazsınız; amacımız ise yardım ve hedef 15000 - 17000 bilet...Ki eminim Rock felsefesine gönül vermiş insanlar olarak buna duyarsız kalmamız imkansız, bu hedefe ulaşmak zor değil.


Biletini aldın, konsere mi gelemedin? Konser, DreamTv 'den canlı olarak televizyonunda olacak...Yayın boyunca ekranın altından geçecek gsm sms numaralarına kısa mesaj atarak da Van'a yardım gönderilebilecek.


Biletleri bugünden itibaren ( 25 Ekim Salı ) Biletix'in tüm satış kanallarından (öğleden sonra başlıyor.) ve konserin yapılacağı Maçka Küçükçiftlik Park gişelerinden temin edebilirsiniz...Her bilet 20 TL komisyonsuz, vergisiz Kızılay'a ulaşmakta...



Önemli güncelleme: Konserlerin düzenleneceği Maçka Küçükçiftlik Park alanında Şişli Belediyesi'nden görevliler olacak ve eğer getirirseniz, bölge için çadır ve battaniye yardımlarınızı alacaklar.






20 Haz 2011

Iron Maiden's gonna get you, no matter how far...


A Matter of Life and Death yani 2006'dan beri Maiden ile ilgili kalıcı bir yazı yazmamış olduğumu farkettim, konser sonrası derin bir duygu yoğunluğu ve sessizliğe büründüğüm dakikalarda...Hala sessiz sakinim, hayatın devam ettiği normalliğine dönemeyip, ya dün geceki o 120 dakikanın içindeyim; ya da adamlarla uçtum gittim ülkeden, betimleyemiyorum nasıl bir boyut bu...İlk kez değil onları izleyişim, olay kendi ülkende izliyor oluşundan öte, yıllardır bir türlü gelemeyişlerinin gerçek olması ve izlediğin yerde senin Maiden anılarına tanıklık etmiş bir sürü insanın, arkadaşın hatta sevmediklerinin bir arada olması...Hayatın ta kendisi gibi, birçok duyguyu yoğun bir şekilde 16 şarkı boyunca yaşadım ben, çoğu şarkıda gözlerimden yaşların aktığı da yalan değil...Yeri geldi Bruce'un  'sold out'  konusunda yaptığı kısa ve güzel konuşmayla da kahkahayı basmadım değil...


Dün geceyi binlerce insan izledi ve gözlemledi, o yüzden kendi 'fan' gözümden ve konserde bulunduğum konum haliyle biraz farklı şeylerden bahsetmek istiyorum, aslında...

Biraz maceranın başına dönelim;  festivali düzenleyen firma Iron Maiden'in geleceğini geçen seneki festivalden sonra duyurmuştu aslında, ama tabi resmi bir şekilde açıklanıp biletleri de satışa çıkana kadar insanları inandırmak hiç de kolay olmadi, ki aynı zorluğu ''biletlerinizi önceden alıp son dakikaya bırakmayın sold out olacaktır...'' kısmına da inandıramadık, en azından yaşayarak öğrenildiğine inanıyorum artık... Neyse.


Turnenin başladığı 11 Şubat gelip çattığında setlistin ortaya çıkmasıyla ilk heyecanı yaşadık aslında, TFF turnesi olduğu için son albümden 4-5 şarkının gelecek olması kaçınılmazdı ama, ilk tepkim Coming Home'un olmasına şaşırmak ve Mother of Mercy'in yokluğunu sorgulamak oluvermişti. Geri kalana baktığımda ise, kendimce Wasted Years'in yokluğunu hissetmiştim, When the Wild Wind Blows'un her ne kadar lirik harikası mükemmel bir şarkı olduğuna inansam da asla konser şarkısı olmadığını düşündüğüm için bunun yerine bir Wasted Years'ı dinlemek isterdi gönül, ya da belki başka bir hit.
Aylar geçti, tarih 4 Nisan pazartesi 2011 saat 11:00 olduğunda biletler satışa çıktı ve benim biletime sahip oluş saatim 11:04 oldu, enteresan değil tabi... Şimdi sadece Haziran'ı beklemek kalmıştı ama arada geçen 2-2.5 aylık süreç aslında çok stresli ve sıkıcı olacaktı, yakın çevrem bunları az çok biliyor zaten, yeniden dillendirmeyeceğim, sadece 20 Haziran olsun ve bu sıkıntı geçsin dedim günlerce.


Geldi 19 Haziran, gayet normal hatta klasik hafta sonu aktivitesi olarak akşamdan kalma ve yorgundum ama Maiden'ın sahne saati yaklaşıp, ben de insanlardan soyutlanıp bulunduğum yerde yalnız kalınca ne yorgunluk kaldı ne stres, baktım resmen daha intro'da kalp atışlarım gözlerime vurmuş, yaş şeklinde önüme akıyor ve bütün bunlar istemsiz oluyordu vücudumda...Coming Home başlayana kadar Iron Maiden'ın burda, İstanbul'da, tam karşımda konser veriyor olduğuna inanamadım..Ki terastan izlediğim için size şunu da söyleyebilirim; o binlerce kalabalık da inanamadı, çoğu gördüğüm insan büyülenmiş gibi kımıldamadan sadece sahneye bakıyordu...Çünkü bu konserde sürekli kafa sallamak, yani gözleri sahneden kaçırmak o sahnedeki 6 kişinin çok az kişide bulunan meziyetlerinden birini kaçırmak olacaktı, genelinde bilinçli bir Maiden seyircisi vardı ve pür dikkat izledi...


Konser bittiğinden beri sessiz sakin okuyorum yazılanları; bir gecede ses mühendisi olup KÇP'a hatta Maiden'ın ses ekibine kadar laf edip ses sistemi b*ktandı diyenlere mi güleyim yoksa ''Iron Maiden iyiydi de setlisti çok kötüydü.'' diyenlere mi, ben bilemedim...Açıkçası bu söylemlere karşı bir cevap yazmak istemiyorum, çünkü bunun cevabı zaten o 120 dakikanın içindeydi, bu yorum sahipleri onu farkedememişse, kimse farkettiremez...

Geleyim performans olarak Iron Maiden'a... Karşımda artık profesyonellikten kendinden taşmış, bunu ister istemez sahneden seyirciye akıtan, her zamanki gibi asla yerinde durmayan, 6 adamı aynı anda takip etmeye çalışırken şaşı olma riskimi hesaba katabildiğim ama yine de 'aşkla' takip ettiğim, özellikle Steve Harris'e her odaklandığımda neden bass denen alete bu kadar tutkulu olduğum, Bruce'un sesinin neden yıllardır bana bir büyü gibi geldiği, Dave'in kalbimin yerini değiştiren soloları neresiyle atmış olduğu, Janick'in gitarı çalmayıp henüz ve hala dillendiremediğim başka birşey yaptığı, en yaşlı olmasına rağmen Nicko'nun bitmek tükenmek bilmeyen enerjisi ve sempatikliği, Adrian Smith'in dev karizması, bana kısa gelse de Eddie'nin sahneye çıkarak grupla dalaşması...Bütün bunların cevabını bana yaklaşık 15 senedir veren, kısacası IRON MAIDEN vardı.


En beklediğiniz, en mutlu anlarınız çeşmeden akan su misali; bir anda bitip geçer...Konser biter, kulaklarda hala SCREAM FOR ME ISTANBUL, SCREAM FOR ME TURKEY cümleleri yankılansa da, dudaklar hala Coming Home'u söylese de konserin bittiğini kabullenme süreci kötüdür, yukardan insanların mekanı boşaltması izlenirken, bir göz de sahnedeki hummalı toplanma çabasını izler, konser sonrası zevk sigarasının yakılmaması diye bir durum söz konusu da değildir...

Psych Ward, unutmayın.

Bu kadar...up the IRONS!

10 Nis 2011

"Blaze" Bayley Cook was in Istanbul...Who saw?!


48 yaşında, sayısalda genç; durumsalda biraz çökmüş ama sesinin ahenki yaşlandıkça güçlenmiş...İstanbul'daki bu üçüncü diyebileceğimiz konserinde ben bunu gördüm..İşin güzeli Wolfsbane'le de devam ediyor, hatta yanlış bilmiyorsam dün akşam Londra'da headliner olarak çıktılar ve Nisan ayı boyunca Saxon'la sahne alacaklar...

Neyse, ben 3 Nisan akşamı İstanbul konserine döneyim...Kendisi Kadıköy'e gelerek Apsent grubuyla aldığı stüdyo ile çalıştı ve Old School'da sahneye onlarla çıktı, Apsent iyiydi kötüydü orası tartışılır ama ben ondan bahsetmeyeceğim, ilgiliyi çekmek istediğim nokta; sonuçta Blaze Bayley'in geldiği bu konserde toplasanız 80-90 kişi vardı ki  Türk rock'ının ayıplarından biri olarak hafızama kazınmıştır...35 küsür yıllık Maiden tarihinin -sevilsin ya da sevilmesin- eski vokalisti bir şekilde burdaydı ve benim tanıdığım, sorsanız Maiden için çocuğunu kesecek o çılgın Maiden fanlarından eser yoktu, bunun hayal kırıklığı ile konsere anca adapte oldum derken; Blaze Fear of the Dark dahil, abartarak yazıyorum, nerdeyse The X-Factor ve Virtual XI'ın bütün şarkılarını söyledi üst üste, hani RTN'de bile bu kadarını asla duymamıştık...Şimdi dersiniz, ben Blaze sevmem; ben o albümleri sevmem vs...Maiden fanıysan ayağına gelmiş eski bir Maiden vokalistinin konserine gitmeme bahanesi olarak göremiyorum ben bunu, üzgünüm...Bunlar bi tarafta dursun, sonradan öğrendim ki işin reklam boyutunun büyük sıkıntısından dolayı konserin varlığından bile haberi olmayan onlarca insanla/Maiden fanıyla yüz yüze geldim, şu 9 gün içinde...Bu beni daha çok üzdü, resmen Blaze Bayley konseri yetersiz tanıtım yüzünden harcanmış oldu.( Sanırım bunda daha önce gelecekken iptal oluşlarının da etkisi vardır.) Haklı olarak, malesef bunun Blaze'in yüzüne yansımış olduğunu da gördük fotoğraf çektirirken...Ama konser anında karşısında o kadar az seyirci olmasına rağmen, o kadar içten o kadar profesyonel ve geçmişi bir kenara koymuş şekilde - kendisindeki önemlerden de bahsederek - Maiden şarkılarını yorumladı ki gözlerimi, kulağımı ayıramadım.

Kimseye sitem edip kızma lüksüm yok ama, bazen bu müziğe/türe/gruba gönül vermiş insanların çok riyakar olabildiğini düşünüyorum, yetersiz reklamdan dolayı haberi olmayarak gelemeyenler hariç hala; Blaze kötüdür, The X-Factor kötüdür, Virtual XI kötüdür vb diyenleri bir türlü anlayamıyorum...Bunla bağlantılı mıdır bilmem ama kendi düşüncemi söyleyeyim; kimse kalkıp neden bu ülkede Iron Maiden, Küçükçiftlik Park'a geliyor yok efendim bu ne rezilliktir vs demesin! Hele ki bilet alma konusunda 'son dakikacı' olduğumuz bir kitle içinde, bu memleket rock/metal konusunda sold out'ları bile göremezken büyük stadlarda bence Iron Maiden konseri beklemesin, misal 20binler 30binler...


29 Mar 2011

Forever Whitesnake...More and More...Forevermore...


3yıldır albüm yapmamıştı Whitesnake, hatta kimilerine göre belki yapmayacaktı; kimine göre de 89 yılındaki Slip of the Tongue albümüyle (hatta 87 Whitesnake albümüyle) zaten bitmişti...Hani birilerini bitirmeye sürekli meraklıyız ya, aynı o trip. 

Sonuç olarak yıl 2011 oldu ve Whitesnake, 85-91 yılları arası kadroları bir kenarda dursun (ki bunun içinde Steve Vai, Rudy Sarzo, Vivian Campbell isimleri var.) çok güzel insanlarla ve şarkılarla yeniden sevenlerinin karşısına çıktı ve önümüzdeki Temmuz ayında 3.kere İstanbul'da hayranlarının karşısına çıkmak için hazırlanıyor...


Vakti geldiğinde İstanbul sahnede kimleri mi görecek?  David Coverdale, Doug Aldrich, Reb Beach, Michael Devin, Brian Tichy ve de albümden farklı olarak klavyede Brian Ruedy'i...Herkes ve özellikle David Coverdale'in hayatımın vokalistlerinden biri oluşu bir yanda dursun; yine Reb Beach izleyecek olmanın heyecanı çok daha büyük bende. 

Biraz da albüme bakalım;  ilk Love will set you free ile kendini gösterdi albüm ve bir de klip geldi; hatta klipte WS şaraplarının bile reklamı yapıldı, şarkı çıkış parçası olma adına çok doğruydu ki günde en az iki kere dinler halde olup nakarat kısmını telefonuma melodi bile yaptım...Ama albümün en güzel şarkısı mıdır, hayır. Albümde hiç kötü şarkı yok ama hepsi ''etkili'' şarkılar değil, demişken ilk 5imi yazayım:

1.Forevermore
2.Easier said than done
3.Love will set you free
4.Fare Thee Well
5.One of these days

Albüme ismini veren ''Forevermore'' şarkısı 7 küsür dakika olmasına rağmen sonsuza dek sürmesini isteyebilirim, adamın canına okuyan Whitesnake balladları vardır ya; Forevermore onların 2011 modeli...Gri günlerde dinlenilmesi sakıncalı olabilir...2. can sıkan ballad da Fare thee well, bunlar arka arkaya dinlenmemeli...Turnenin setlistine henüz hiç bakmadım ama; özellikle Forevermore, Easier said than done ve Love will set you free önümüzdeki İstanbul konserinde çalınmazsa çok kızarım valla, eskiler de olsun; ama bunlar da olsun lütfen...Mesela, Reb Beach'ten Forevermore'un o doğu ezgili gitar solosu dinlenmeden ölünmez ı ıh.




9 Şub 2011

Nilüfer & 12 Düet Adam


Çocukluğumdan beri Nilüfer'i pek sevmedim ben, ruhuma dokunmuşluğu yoktur yani; fakat nerdeyse bütün şarkılarını bilirim. Ama işin içine rock düetleri projesi girince ve de düet yapılan isimler önemli, sevilenler olunca bir bakmak gerektiğini hissettim...Yoksa Nilüfer günün modasına uyup rockçılarla takılmış, 56 yaşına gelip bir anda tatlı su rocker'ı gibi simsiyah giyinip oraya buraya gitarlarla mosh yaparak  pozlar vermiş; pek ilgimi çeken şeyler değil, estetik olabilir ama bana inandırıcı değil...Neyse şarkılara geçelim,


Açıkçası ciddi anlamda fark yaratmış, kulağa batan ya da ''kendine özgü'' olmuş diyebileceğim; akıllarda kalıcı bir düet yok; ama albümü 2-3 defa döndürüp vokallerden ziyade alt yapıya, müzikaliteye kısacası enstrümanların performansına baktığım zaman gayet de ilgimi çeken şarkılar olduğunu fark ettim. Mesela derseniz, Malt'tan başlamak isterim: Cenk'in kendine has vokalinin 'dozunda ve doğru' sergilendiği, ekibin de arkada aslanlar gibi çalarak Nilüfer'e eşlik ettiği bir şarkı olmuş; Ara Sıra Bazı Bazı...
''Next!'' diyerek ilerlersem akabinde dikkatimi çeken isim, Ogün Sanlısoy; tozlu topraklı yollar, hey hey gidi günler...falan derken tam ''anadolu'' soundlu olup Ogün ve ekibine yakışan, uyan bir şarkı seçimi olmuş; klip çekilsin tam Kral Tv'lik...
Badem'le olan ''İntizar'' düeti -ki intizar önemli bir şarkıdır, toplumca iyi bilinir.- albümün en güçsüz, zayıf şarkılarından biri olmuş...Halbuki İntizar gibi çok sevilen, bilinen bir şarkıya daha güçlü bir çalışma yapılabilirdi demek istiyorum...o kadar.
Hayko ve sanatını seven insan değilim ama çalışmaya objektif bakarsam ''extreme'' bir çalışma görüyorum; yani sanki Nilüfer, prodüksiyon bazında diğer isimlere fazla karışmış da Hayko'ya dokunamamış gibi geldi; şarkı gereği biraz ilahi biraz ezan tadında olsa da, gitarlar davullar bruthal vokaller gayet ''hayvani'', diğer çalışmalara göre pop rock'tan daha uzak...Özgür bir düet olmuş, en azından.


Geleyim en ''ruhuma dokunan'' düet çalışmasına; Nilüfer &  Candas / Cingi / Ruacan -  Unut Gitsin...Unutulacak gibi bir şarkı değil açıkçası...Selcuk Sami Cingi'nin Nilüfer'e olan ses uyumunu bir kenara koyalım; o tam 3.dakikada nerdeyse ''blues'' dediğim gitar solosu başlıyor ya hani? Heh, hiç bitsin istemedim, birgün konser falan olursa lütfen kesin uzatılsın bu an, öyle bir leziz geldi kulaklarıma...3-4 tane ''istekli ve içten'' çalınmış olduğuna inandığım çalışmaların başıdır Nilüfer & Candas / Cingi / Ruacan düeti...Alkış.!
Bahsetmediklerimin hepsini sıradan, gelir-geçer ve güçsüz gördüm; o yüzden fazla yazacak birşey de bulamadım...Bunun dışında albümü dinlerken bende şöyle bir düşünce oluştu; Hani albümün volume 2'si yapılsa ne kadar doğru olur bilmem ama, Nilüfer ile düet yapsa nasıl olur diye merak ettiğim isimler oluştu: Özlem Tekin, Athena, Duman, Mor & Ötesi ve Koray Candemir gibi... Düşünmeden edemedim işte...


1 Şub 2011

Kısa ve gereksiz


Çıkmayan en büyük günah Aşktır, lekeden beter...Hiç bir kilise, hiç bir papaz rahatlatamaz; görünmezliğin ardında can çekişen o ruhu...Yanmak oluverir soğuk kış günlerinin ismi, mevsimlerin birbirine karışır ve sen olduğun yerde yaşlanırsın, çirkinleşirsin; hayata karşı çirkefleşirsin...Ahlaksızdır o an aşk; basar küfrü gider bir anda hayatından, olduğun yerde ölürsün.