Bizzat Ben

Fotoğrafım
İstanbul, Türkiye
From tourism business / Cook candidate / Fenerbahce lover / Iron Maiden maniac / Old school writer / MaidenTurkey Admin / Webitch / Jet City Woman / Rock'n Roll Angel / Beth...Ironclad...

28 Kas 2009



Hiç kimseyi üzemeyecek koyu kahverengi gözleri vardı...
Bir bakışıyla hayat veren gözleri...

24 Kas 2009

Lafı K*ç*ndan Anlayanlardan Nefret Etmek



Bazen gayet güzel bir Türkçe ile açık seçik,en doğru noktalama işaretlerine kadar birşeyler yazsanız da, yazdıklarınız bile karşısınızdakinin anlayacağı kadar oluyormuş. Hani bir laf vardı; ne kadar konuşursak konuşalım, karşımızdaki insan kapasitesi dışında birşey alamazdı ya, okuyunca da aynı mantıkmış.Bunun bir de ruhani boyutunu gördüm ben;cümlelerinizi istediği yöne çeken insanlar, içine fesatlık katanlar, en doğrusunu söylemek gerekirse; herşeyi almak istediği gibi alanlar...Çete gibi bunlar çete, birle beşle sınırlı da değil.Yazdığınızın üzerine tekrar yazmayı hissettiğiniz an aslında her şey bitmiş demektir,karşısınızdaki insanla olan ilişkiniz açısından...Çünkü malesef sizi o an anlamayan insan hiçbir zaman anlayamıyor.Dünyanın en büyük zaman kaybı heralde, inat edip bu tür insanlara açıklama yapma isteği.Yaşımın daha küçük olduğu dönemlerde ben de öyleydim ama,bu tür birşeyle karşılaştığım zaman kendimi ifade etmek için didinirdim,çocuksun gençsin, kendini ifade etmenin gerekliliği senin en büyük görevin ve özgürlüğün aslında...Şuan hala özgürlüğüm ama kesinlikle bir defadan fazla bir cümlenin kurulmaması gerektiğine inaniyorum artık...Zaman akıp gidiyor,daha önemli şeylerin peşinden koşmamız lazım.Fesat duyguları için sizin vaktinizden çalmak isteyen insanların değil!

15 Kas 2009

Bu kadar da ayrı dünyaların insanları olamayız!



Kış geldi,sen başını eğdin toprağa.
Umutsuzca gözlerini kapatıp gözlerime baktın,
'Uzat elini, düşüyorum.'

Bu sesle aktı yaşlar gözlerimden sabaha karşı...Özlemle acılarına dokunamamak en büyük boşluk, dolmak bilmeyen.

Kıramıyorum demirden yaptığın o gri duvarları, gelemiyorum yanına...Kimler seni bu hale getirdi? Kim bu halden anlamazlar? Elime bir silah verin de öldüreyim hepsini.

Çok öfkeliyim, kendi yazamadığım geleceğime; kaderinin bensizliğine...Ve bazen masumca sana.

İyi ol.
Bensiz de olsan.

10 Kas 2009

İnsanlar için yaşamak



Daracık alanlarda nefes almaya çalışırken, ruhu bedende tutmaya çalışırken özgürlüğümüz bize yeterince unutturulmuş, bu dünyada...
Gözlerimiz hergün cenneti arasa da bu soğuk cehennemde başkaları için yaşamaya mahkum edilmişiz,gözümüzü açtığımız günden beri...
Oysa ne hayallerimiz vardı değil mi, sonsuz mutluluk adına...
Daha bebeklikten kandırılmaya başlandık; bize anlatılan, mutlu sonlarla biten hikayelerle...Onları dinlemeden uyuyamaz hale getirildik.
Şimdi ise uykularımız kaçıyor; tatminsiz, sinirli bireyler olarak geziyoruz sokaklarda...
Her an kavgaya hazır, kalp kırmaya, aldatmaya meğilli ruhlarız biz.
Hesap verme günü geldiğinde kime, ne yalanlar söyleyebileceğiz acaba?

Şu hayatta kızarmayan yüzleriniz, o gün cayır cayır yanacak, haberiniz yok!

5 Kas 2009

Ö.F.



Çok yüksek topuklu çizmeler giymek
Kıvırmak
İnsanlara tepeden bakıp çirkinliklerini bir bir görmek
Dalga geçmek, sevimsizce gülümsemek
Yoktan var etmek, yok saymak
Her konuşanı dinlememek
Bağırmak! Bağırırken sessiz kalmak
Çıldırmak!!!

Üzerine basmadan yürümek
Etrafa etkileyici bakışlar atmak
Atmak, yalan söylemek
Düşünmek, geriye bakmamak
Susmak! Susarken ağlamak
Çıldırmak!!!

4 Kas 2009

O.Ç



Tiyatronun sadece gülen ve ağlayan diye iki yüzü yokmuş aslında;bir de aldatan, alaycı yüzü varmış....Ama yine de onun altında gülen bir yüz saklıyormuş. Tek yetenek onu saklayabilmek değil; yetenek, gerçeği oynamak...Sahnenin dışında eve, yollara,düşlere iş getirmek, o sahteliği her daim her yerde oynayabilmek...İnsanın belki de en masum anı dediğimiz uykularında bile.

Hangi seyirci bundan memnun olabilir ki, hangi seyirci buna 'seyirci' kalabilir; o oyunu o oyuncuyu sonuna kadar izleyebilir?

Hayatın her yeri birer sahne...Herkes ömründe bir kere de olsa kötü adamı oynuyor...

Ama bu senin, benim sahnemdeki son perdendi...Halbuki ben sana hayatının en güzel oynunu yazmıştım...

2 Kas 2009

Sizi göremeyen birine bakmak



Kalabalık bir caddede veya metroda; yağmur altında ya da kışın ortasında...
Nerede ne durumda olursanız olun, sürekli izleniyorsunuz; bedenlerinizi süzen gözler üzerinizde.
Ve çoğu zaman o insanlar için sizin nereye baktığınızın hiç bir önemi yok.
Bazen bu sevdiğiniz insan bile olabiliyor...Yanında olsanız bile hayat O'nu alıp bir yerlere o kadar sürüklemiş ki, belki varlığınızdan haberdar ama kesinlikle nereye niye baktığınızı düşünemeyecek kadar meşgul, hatta bazen bencil;dünyanın sadece kendi etrafında döndüğünü düşünebiliyor, ya da öyleymiş gibi davranıyor...
Buna ya alışırsınız ya da tüm duygularınızı derinlerde bir yere gömüp çekip gidersiniz O'nun nefesinden...Zaten hiç bir zaman bakışlarında olmadınız ki...
O'nun güzel bir şeyler görmeye, gördüğünü yorumlamaya vakti bile yok...Ama ne olursa olsun,bu O'nun seçimi.
O yüzden çoğu zaman kızgınlığınızı hakediyor, bu nefrete dönüşmeden de müdahale ediyor...

Ah şu zayıf anlar, zayıf noktalar insanı varken bitirebiliyor...

Zaaflarımızdan ve korkularımızdan kurtulabilirsek zor gözüken bazı şeyleri başarmak aslında o kadar kolay ki...!

1 Kas 2009

Benim şarkılarımda hiç söz yok...



Yıllardır aynı melodiler kulaklarımda bir yerlere gidip geliyorum, sürekli...
An geliyor, bütün bu melodiler karışıyor; birbirinin devamı ya da tekrarı gibi oluyor, ben sıkılıyorum...
Sanırım buna 'hayat' deniyor.Aslında düşe kalka hep aynı şarkıyı dinliyoruz ve birbirimize dinletiyoruz.
Hayat anlamsızlaştığı vakit bu şarkılar ses olmaktan öteye gidemiyor, hayatınıza kim gelirse gelsin; şarkılarınıza sözler yazamıyor, beceremiyor...
Söz yazamadığı gibi sizin notalarınızdan çalıp gidiyor.

Bestelerimin hep eksik sayfaları var,bulamıyorum...
Onbinlerce şarkım var, söz yazamıyorum...

30 Eki 2009

Üşüyorum...



Çok mutluyum aslında, günler gri geçtiği için; soğuk ve yağmurlu...
Yazın o sıcağından terinden neminden kurtulduğum için ruhuma en güzel renk geldi, gri...
Kimisi için kasvetin hüznün rengi olsa da benim için aslında onların pembesidir, gri...
Ama erken üşüyorum bu sonbahar; içim üşüyor, iyi beslenmiyor sanırım ruhum, besleyemiyorum. Kışın nasıl geçeceğini merak etmek bana heyecan verse de korkuyorum aslında...Çünkü biliyorum dışarda ne kadar soğuk bir hava olsa da, içerde alevler yanacak; kan kaynamaktan vazgeçmeyecek...Yine mi hatalar, yine mi iç kavga?
Bu kış uzun ve efkarlı geçecek, hissediyorum...

Bireyselleşiyoruz!



Evet, gitgide bireyselleşiyoruz...Günümüzde insanlara öyle ağır işler ve sorumluluklar yüklenir oldu ki, sanki insanların sosyalleşmemesi; özgür düşünememesi için çabalanıyor. Bırakın 'boş vakit' tabirini; insanın kendi dünyasına ayırdığı özel anları bile kalmadı...Uzun çalışma saatleri, ekstralar, fazla mesailer vb derken fazlasıyla bireysel yaşamaya itildik. Bu düzensizlik yüzünden, sevdikleriniz aileniz olsa bile yalnız yemek yediğiniz ya da yalnız spora gittiğiniz hatta yalnız çıktığınız geceler bile olmaya mahkum artık..
Bir düşünün, insan varlığının ve hayatının daha kıymetli olduğu bir dünyayı; günde sadece 5-6 saat çalışarak hayatınızı maddi anlamda iyi bir şekilde sürdürüyorsunuz, bu 5-6 saatlik çalışmanın sonucunda zevkinize göre sporunuzu yapıyorsunuz, belki kitap ya da yemek kulüplerine katılabiliyorsunuz.Mesela sevdiğiniz ve zevkinizin ortak olduğunu düşündüğünüz insanlarla karşılıklı her ay kalın bir kitap okuyup ay sonu geldi mi, kahve ya da bira içerek saatlerce bu kitabı yorumlayıp eleştiriyorsunuz...Yani tamamen bireysellikten çıkıp grupça, insana özgü bir şekilde konuşarak, düşünerek bir şeyleri paylaşıyorsunuz. Belki hem gelişiyorsunuz hem de geliştiriyorsunuz, düşüncede üretiyorsunuz! Ya da yemek yapmayı seviyorsunuz ve hiç bir karşılık beklemeden fakirler için her gün yemek pişiriyorsunuz yine sevdiğiniz dostlarınızla, ah iç huzur gibisi yok değil mi...!
Tembellikten değil, yaşamak adına! Madem 3 günlük dünya, madem bizler de insanız; bizi diğer varlıklardan ayıran onlarca özelliğimiz var, neden bunları kullanamıyoruz: insan gibi hayattan zevk alarak 'dolu dolu' yaşayamıyoruz? Para için değil mi, evet bunun için...Sizleri duyabiliyorum, ama duymak istemiyorum, lütfen bırakın ben bugün kitap okuyayım!