Bizzat Ben

Fotoğrafım
İstanbul, Türkiye
From tourism business / Cook candidate / Fenerbahce lover / Iron Maiden maniac / Old school writer / MaidenTurkey Admin / Webitch / Jet City Woman / Rock'n Roll Angel / Beth...Ironclad...

20 Haz 2011

Iron Maiden's gonna get you, no matter how far...


A Matter of Life and Death yani 2006'dan beri Maiden ile ilgili kalıcı bir yazı yazmamış olduğumu farkettim, konser sonrası derin bir duygu yoğunluğu ve sessizliğe büründüğüm dakikalarda...Hala sessiz sakinim, hayatın devam ettiği normalliğine dönemeyip, ya dün geceki o 120 dakikanın içindeyim; ya da adamlarla uçtum gittim ülkeden, betimleyemiyorum nasıl bir boyut bu...İlk kez değil onları izleyişim, olay kendi ülkende izliyor oluşundan öte, yıllardır bir türlü gelemeyişlerinin gerçek olması ve izlediğin yerde senin Maiden anılarına tanıklık etmiş bir sürü insanın, arkadaşın hatta sevmediklerinin bir arada olması...Hayatın ta kendisi gibi, birçok duyguyu yoğun bir şekilde 16 şarkı boyunca yaşadım ben, çoğu şarkıda gözlerimden yaşların aktığı da yalan değil...Yeri geldi Bruce'un  'sold out'  konusunda yaptığı kısa ve güzel konuşmayla da kahkahayı basmadım değil...


Dün geceyi binlerce insan izledi ve gözlemledi, o yüzden kendi 'fan' gözümden ve konserde bulunduğum konum haliyle biraz farklı şeylerden bahsetmek istiyorum, aslında...

Biraz maceranın başına dönelim;  festivali düzenleyen firma Iron Maiden'in geleceğini geçen seneki festivalden sonra duyurmuştu aslında, ama tabi resmi bir şekilde açıklanıp biletleri de satışa çıkana kadar insanları inandırmak hiç de kolay olmadi, ki aynı zorluğu ''biletlerinizi önceden alıp son dakikaya bırakmayın sold out olacaktır...'' kısmına da inandıramadık, en azından yaşayarak öğrenildiğine inanıyorum artık... Neyse.


Turnenin başladığı 11 Şubat gelip çattığında setlistin ortaya çıkmasıyla ilk heyecanı yaşadık aslında, TFF turnesi olduğu için son albümden 4-5 şarkının gelecek olması kaçınılmazdı ama, ilk tepkim Coming Home'un olmasına şaşırmak ve Mother of Mercy'in yokluğunu sorgulamak oluvermişti. Geri kalana baktığımda ise, kendimce Wasted Years'in yokluğunu hissetmiştim, When the Wild Wind Blows'un her ne kadar lirik harikası mükemmel bir şarkı olduğuna inansam da asla konser şarkısı olmadığını düşündüğüm için bunun yerine bir Wasted Years'ı dinlemek isterdi gönül, ya da belki başka bir hit.
Aylar geçti, tarih 4 Nisan pazartesi 2011 saat 11:00 olduğunda biletler satışa çıktı ve benim biletime sahip oluş saatim 11:04 oldu, enteresan değil tabi... Şimdi sadece Haziran'ı beklemek kalmıştı ama arada geçen 2-2.5 aylık süreç aslında çok stresli ve sıkıcı olacaktı, yakın çevrem bunları az çok biliyor zaten, yeniden dillendirmeyeceğim, sadece 20 Haziran olsun ve bu sıkıntı geçsin dedim günlerce.


Geldi 19 Haziran, gayet normal hatta klasik hafta sonu aktivitesi olarak akşamdan kalma ve yorgundum ama Maiden'ın sahne saati yaklaşıp, ben de insanlardan soyutlanıp bulunduğum yerde yalnız kalınca ne yorgunluk kaldı ne stres, baktım resmen daha intro'da kalp atışlarım gözlerime vurmuş, yaş şeklinde önüme akıyor ve bütün bunlar istemsiz oluyordu vücudumda...Coming Home başlayana kadar Iron Maiden'ın burda, İstanbul'da, tam karşımda konser veriyor olduğuna inanamadım..Ki terastan izlediğim için size şunu da söyleyebilirim; o binlerce kalabalık da inanamadı, çoğu gördüğüm insan büyülenmiş gibi kımıldamadan sadece sahneye bakıyordu...Çünkü bu konserde sürekli kafa sallamak, yani gözleri sahneden kaçırmak o sahnedeki 6 kişinin çok az kişide bulunan meziyetlerinden birini kaçırmak olacaktı, genelinde bilinçli bir Maiden seyircisi vardı ve pür dikkat izledi...


Konser bittiğinden beri sessiz sakin okuyorum yazılanları; bir gecede ses mühendisi olup KÇP'a hatta Maiden'ın ses ekibine kadar laf edip ses sistemi b*ktandı diyenlere mi güleyim yoksa ''Iron Maiden iyiydi de setlisti çok kötüydü.'' diyenlere mi, ben bilemedim...Açıkçası bu söylemlere karşı bir cevap yazmak istemiyorum, çünkü bunun cevabı zaten o 120 dakikanın içindeydi, bu yorum sahipleri onu farkedememişse, kimse farkettiremez...

Geleyim performans olarak Iron Maiden'a... Karşımda artık profesyonellikten kendinden taşmış, bunu ister istemez sahneden seyirciye akıtan, her zamanki gibi asla yerinde durmayan, 6 adamı aynı anda takip etmeye çalışırken şaşı olma riskimi hesaba katabildiğim ama yine de 'aşkla' takip ettiğim, özellikle Steve Harris'e her odaklandığımda neden bass denen alete bu kadar tutkulu olduğum, Bruce'un sesinin neden yıllardır bana bir büyü gibi geldiği, Dave'in kalbimin yerini değiştiren soloları neresiyle atmış olduğu, Janick'in gitarı çalmayıp henüz ve hala dillendiremediğim başka birşey yaptığı, en yaşlı olmasına rağmen Nicko'nun bitmek tükenmek bilmeyen enerjisi ve sempatikliği, Adrian Smith'in dev karizması, bana kısa gelse de Eddie'nin sahneye çıkarak grupla dalaşması...Bütün bunların cevabını bana yaklaşık 15 senedir veren, kısacası IRON MAIDEN vardı.


En beklediğiniz, en mutlu anlarınız çeşmeden akan su misali; bir anda bitip geçer...Konser biter, kulaklarda hala SCREAM FOR ME ISTANBUL, SCREAM FOR ME TURKEY cümleleri yankılansa da, dudaklar hala Coming Home'u söylese de konserin bittiğini kabullenme süreci kötüdür, yukardan insanların mekanı boşaltması izlenirken, bir göz de sahnedeki hummalı toplanma çabasını izler, konser sonrası zevk sigarasının yakılmaması diye bir durum söz konusu da değildir...

Psych Ward, unutmayın.

Bu kadar...up the IRONS!