Bizzat Ben

Fotoğrafım
İstanbul, Türkiye
From tourism business / Cook candidate / Fenerbahce lover / Iron Maiden maniac / Old school writer / MaidenTurkey Admin / Webitch / Jet City Woman / Rock'n Roll Angel / Beth...Ironclad...

17 Kas 2010

Glam Metal, Hedonizm ve Tükenmişlik


Glam Metal: 70’li yıllarda temeli atılan, Seksenli(80’li) yıllarda ise patlama noktasına gelen, yaklaşık 10 yıl boyunca, rock dinleyicilerinin peşinde koştukları ve kendilerini rüzgarına bıraktıkları bir müzik türüdür. Sleaze, Glam, Hair Rock’tan temelini alan; dönem dönem Hard Rock türü ile içiçe geçmiş; Rock’N Roll tabanlı bir metal türüdür. Yıllar boyunca “metal müzik türleri ve türevleri içinde” olup olmadığı hakkında bir çok spekülasyon yapılmıştır.  Bu tartışmaları bir yana bırakırsak, Glam Metal taşıdığı özellikler ile birçok Rock- Metal dinleyicisinin gözünde fenomen bir müzik türüdür.

Glam Metal temelini nereden almaktadır?
Glam Metal’in felsefesi nedir?
Glam Metal’in insan yaşamındaki etkisi nelerdir?
Glam Metal tükenmiş bir müzik türümüdür?

"20 yaşında üniversite öğrencisi, cinsel sınırsızlık içerisindeydi.” Kendisine bu yaşam tarzı ile toplum, aile ve geleceğine zarar veriyorsun, bu durumun gerekçesi nedir diye sorulduğunda şu cevabı vermişti. "Dünyaya bir defa geliyorum, canımın istediğini yapmayacaksam neden yaşayayım?..."


1960’lı yıllar, Rock tarihi için önemli tarihlerdir. Bu yıllarda başta Beatles, Elvis, Chuck Berry gibi ustaların öncülüğü ile; Rock müziğin sağlam temelleri atılmıştır. 1960-1970 yılları arasında ki gruplar ve  müzisyenlerin ortak noktaları şudur: “ Rock’ın temelini atmak ve kaybolmasını, unutulmasını önlemek...”

1970’li yıllardan sonra gelen grupların her birisi, kendilerinden önceki temelin üstüne yeni kiremitler koyarak yükselmişlerdir. Pink Floyd- Progresif Rock-Metal’in başını çekerken; Deep Purple, Ac-Dc ve Led Zeppelin- Hard Rock’ın borazanını öttürüyorlardı. Birçok kaynakta ilk metal grubu olarak tabir edilen Black Sabbath (İlk metal grubu hangisi tartışmasını yeniden alevlendirmeye gerek yok..) ve ilk günlerinden beridir Alternatif Rock’ın öncüsü olan Rolling Stone’un; 80’li yıllara kadar attıkları temelin meyvelerini 80’li gruplar çok güzel bir şekilde yemişlerdir.

İlk Glam Rock-Metal grupları olarak sayabileceğimiz David Bowie, Alice Cooper, Jon Bon Jovi, Poison, Thunder, Twisted Sister, Rush g.b. gruplar; önceki müzik birikimlerini kendi lehlerine kullanarak yeni bir türün öncüleri oldular. Aslında kafalarında 2000’li yıllarda moda olduğu gibi ‘yeni bir tür’ yaratma gibi ütopik fikirler yoktu.Onlar sadece “eğlenmek ve haz almak” için müzik yapıyorlardı. Hayat onlara göre acı çekmek veya başka insanlar ile uğraşmak için gelinen bir yer değildi. Onlar için “haz duymak, hayatla eşdeğer” bir olguydu. Yani hazza ulaşmak için yaşıyorlardı. Kullandıkları uyuşturucu, alkol v.b. maddeler, istedikleri hazza daha hızlı ulaşmalarını sağlamak için bir katalizör (hızlandırıcı) görevi görüyordu sadece. Yani onlar maddelere değil, hazza bağımlıydılar. Hayatlarında seçimlerinin hepsini kendileri yapıyordu. Çünkü hayatta onlar için şan, şöhret v.b. bunun gibi önemsiz değerlerin, hiçbir değeri yoktu. Onlar hazza ulaşmanın yolunun “sonsuz özgürlükten” geçtiğini savunuyorlardı. Bu düşüncelerin temelini de “Hedonizm’den” alıyorlardı.

Hedonizm Felsefesini biraz açarsak: Hedonizm, Antik Yunan Felsefelerinden birisidir. Hazcılık olarak birçok kaynakta geçmektedir. Google arama motorundan ulaşılan sonuçlarda, sadece bedensel hazzın peşinde koşan, açgözlü, sınırsız özgürlük isteği olan, bencil, eşcinselliği savunabilen kişiler olarak anlatılmaktadır. Bu bilgilere hiç değer vermemek gerekir, çünkü nasıl bize yıllardan beridir “Komünizmin=Dinsizlik; Faşizmin= Dincilik” gibi saçma sapan savsatalar şekilde benimsetilmesine çalışıldı ise; Hedonizmi karalamak için bu tür yollara başvurulmaktadır. Bu tür insanlar hayatlarında bir kez Karl Marx veya Jön Türkleri okudular mı acaba? Neyse bu gereksiz tartışmayı bir yana bırakarak size Hedonizm hakkında okuduğum bir kitaptan alıntıladığım bir yazıyı sunmak istiyorum. Ahmet Oktay’a tekrardan teşekkürler: “Kaos ve belirsizlik dönemlerinde kitleler, içinde yer aldıkları dünyadan soyutlanmış bir atmosferde duygularını ve arzularını, her türlü şekilde tatmin ederken; gerçek hayattaki sıkıntılarını unutuyorlardı. Bu belli bir zamanla sınırlandırılmış olan “deşarj olma” hali, zaman zaman özgürlükmüş  gibi görünse de, aslında kitleleri “uyutmak ve onlara hayatı toz pembe” olarak göstermek için uygulanan planlı bir strateji idi. Bu yolla kontrol altında bulunan halkın eğlenmesi ve rahatlarken de iktidara olan bağımlılığını pekiştirip, toplumsal eşitsizliklerin ortadan kaldırılmasına yönelik direncinin kırılması bütün iktidarların uyguladığı en kurnaz stratejilerinden birisidir. Modernizm öncesindeki kitlesel serbest zaman etkinliklerine göz attığımız zaman özellikle eski Roma’daki “gladyatör dövüşleri”, Ortaçağ Avrupası’ndaki “meyhaneler” ve “karnavallar” bize çok güzel bir şekilde örnek olmaktadır. İktidar kontrolü altındaki bu alanlarda halk sahte bir özgürleşim elde ettiği yanılgısını yaşarken; aynı zamanda duygularını, arzularını ve enerjisini iktidar kontrolündeki bu atmosferde tüketmektedir.(Ahmet Oktay, “Medya ve Hedonizm.” İstanbul: Yön Yayınları, 1995.)

Buradan çıkarabileceğimiz sonuçlar çok yönlüdür. Ama temel olarak, 80’li yıllarda yaşayan insanların o dönemler hakkında çok fazla konuşmak istemediklerini veya konuştukları zamanda yukarıdaki savı desteklemeleri bize kanıt niteliğindedir. Yani onlarda 80’li yılların “uyutma ve sindirme” yılları olduğunu söylerler. Amerikan Filmleri yıllardan beridir, “Amerikan Rüyası, 80’lerin çılgın yaşamı, New York’un arka sokaklarının çekiciliği, Güzel Amerikan kadınlarının çok olduğu ve özendirildiği filmler” ve bunun gibi birçok yolla, insanların gözünü boyamışlardır. Zaten bu uygulanan stratejinin medya yönüdür. Müzik yönünü 2.nesil Hair Metalciler yönlendirmişlerdir. Tabiki bunların arkasında müzik yapımcıları, menajerler, kaset ve plak şirketleri ve yönetici sınıflarında bulunan kişiler vardır. İnsanlara yıllarca “ sınırsız özgürlük” hayalleri gördürmüşlerdir. Şu bir gerçektir ki, dünyada hiçbir insan sınırsız özgür olamamıştır, değildir ve olamayacaktır. Çünkü bir insanın özgürlüğünün sınırı, başka bir kişinin özgürlüğüdür. Yani sonsuz özgürlük “ütopik” bir fikirden ileriye gidemez. Hedonizm temelinde önemli bir felsefedir. Her ne kadar yüzyıllardan beridir bir çok yönü sömürülmüş olsa da, bize geniş bir dünya görüşü kazandıracak bir felsefe akımıdır. Yanlış yönleri yok mudur? Hiçbir felsefe yüzde yüz doğru diyemeyiz zaten. Sonuçta felsefe genel-geçer doğrularının değil; hipotezlerin bilimidir. Her felsefe diğer bir felsefik görüş ile desteklenebilir veya alt edilebilir ama hiçbir zaman yok olmaz. İleride anlatacağım konular benim ve birçok Hedonist kişinin ulaştığı bazı sonuçlardır ve hipotez görevi görmektedir.

2000’li yıllarda artık “Matrix gibi bir dünyada yaşadığımızı varsayarsak; insanlığın çıkarı için yapamayacağı hiçbir şey olmadığını biliyorsak; çevremizde yaşayan insanların çoğunluğunun mutsuz, arayışta, boşlukta olduğunu ve psikolojik sorunlarının olduğunu görüyorsak; tüketim ve küreselleşme kültürünün bizi kafesteki aslandan farklı yapmadığının” farkında isek, dünyada bir şeylerin ters gittiğini de fark etmişiz demektir. Bu bile büyük bir gelişmedir aslında. Dünyada bunların farkına varabilen maalesef çok az insan vardır. “Bu tür dünyevi sorunların çözümü tabiki sadece Hedonizm felsefesinden geçmemektedir.” Böyle büyük bir iddia da bulunamam. Ama kendi yaşamımda da etkisini gösteren Hedonist fikirlerin bana her zaman yarar getirdiğini görmüşümdür, hiçbir zaman zıt bir durumla karşılaşmadım diyebilirim. “Bazen çevremize duyarsız kalabiliyorsak, yeri geldiği zaman serseri ve umursamaz bir şekilde yaşayabiliyorsak, çok fazla ehvamlı ve pinpirikli değilsek, kendi ile barışık ve kompleksiz bir insansak,  mutluluğa yakın bir insanız demektir. Çünkü Hedonist fikirler ile yaşayan insanlar genellikle mutlu, neşeli, kompleksiz, biraz hayalperest, yenilikçi v.b. insanlardır. Onların dünyasında üzüntüler gelip geçicidir, tek baki olan duygu “hazza ulaşmak ve devam ettirmektir.” Stres, kararsızlık, pişmanlık, çekingenlik, hırs, zarar verme duygusu, psikolojik sorunlar, korkular, fobiler, kompleksler, kibir, kıskançlık, umutsuzluk g.b. duygulara hayatlarında yer vermezler. Onları, normal insanların kendilerine sorun ettikleri ve incir çekirdeğini doldurmayan hırsları hiç ama hiç alakadar etmez. Hedonistler her zaman herkesin mutlu olmasını isterler. Kızılderililer, Hint Fakirleri v.b. ile birçok ortak yönleri vardır. Arada tabiki bunlara uymayan kişilerde çıkabilir. Ama ne derler “istisnalar kaideyi bozmaz.”

Glam Metal’in ilk  grupları; temel aldıkları Rock’N Roll müziğin alt yapısı ile, Hard Rock’ın tatlı-sert yapısını tek bir çatı altında serseri bir şekilde sentezlemişlerdir. Bunun sonucunda planlamadan yeni bir türü ortaya çıkarmışlardır. Bu türe genel bir tabirle “ Glam-Sleaze-Hair” Metal diyebiliriz. Glam kısmı ortaya koyulan müziği; Sleaze kısmı sex ve madde konusunu; Hair kısmı ise imaj konusunu kapsamaktadır. Görsel olarak insanların dikkatini farklı bir şekilde çekmeyi amaçlamışlardır. Kabarık permalı saçlar, aşırı feminen makyaj ve spandex pantolonlar v.b... Glam Metal yapan gruplarda feminen görüntüye rağmen, yine de maço ve kaba bir davranış görülmektedir. Glam Rock- Metal gruplarının en önemli destekçileri toplumun aykırı görülen kesimidir.( Transseksüeller, Eşcinseller v.b.) Bu insanlar duygularını bu müzik türü ile duyurabiliyorlardı. Çünkü başta Rock’N Roll olsun, Heavy Metal olsun temelde “Safkan Felsefeleri” içermektedir. Bu tabiri açmak gerekirse, Heavy Metal bir anlamda “seçilmişlerin” egemen olduğu bir müzik türü diyebiliriz. Özellikle Heavy Metal’de “seçilmişlik, kutsallık, üstünlük, elitlerin birleşmesi ve isyan g.b.” konuların çok işlenmesi savımızı destekleyen oluşumlardır. Her ne kadar Heavy Metal için “Amerikanın Arabeski” tabiri kullanılsa da, bu tabir bence tam doğru değildir. Çünkü Heavy Metal hiçbir zaman “halka inememiş” bir müzik türüdür. İşte Heavy Metal’in bu eksik yönünü aslında Glam Metal kapatmıştır. Toplum içerisindeki aykırı seslere de şarkılarında yer vermeleri ve toplumun her kesimine yaklaşımları bunu göstermektedir. Bunun doğal sonucu olarak ta, Amerika da halen adı hatırlanan gruplar içerisinde, Glam gruplarının oranı; Heavy Metal gruplarına göre daha fazladır. Her ne kadar son yıllarda Amerikan piyasasını “Hip-Hop” tarzı müzikler sarmışsa da, halen eski delegasyondan insanlar da (80’li züppe gençliği) bulunmaktadır. Belki de bu yönünden dolayı, yıllarca bazı kişiler tarafından Glam Metal, “Pop-Metal” olarak karalanmaya çalışılmıştır. Kim bilebilir?

Şu bir gerçektir ki, herşeyin içine eden müzik piyasası Glam Metal’in de hakkından gelmiştir. Hani portakalın suyunu içer, posasını atarsınız ya; Glam Metal’e de yapılan budur. Glam grubu olarak gezen gruplara, Sleaze tabirini de katarak daha bir serseri  hale getirdiler. Böylece Glamci elemanlar sex ve madde ile tanışmış oldular. Baktı medya bu elemanlar tutuyor; bunlara bir de “karizma, imaj ve şov da lazım ” dediler. Baktık Glam Metal’in adı bir anda “Hair Metal” oldu. Sahnede şovlar ve elemanların dış görünüşleri önem kazanmaya başladı. Bu imaj devrinin 2 çılgın temsilcisi vardır. Bu iki grubunda Glam Metal çağında yerleri çok farklıdır: Motley Crue ve Guns’N Roses. Guns ile Glam Metal’e “argo ve küfür enjekte” olmuş; Motley ile de “serserinin sınırının olmadığı fikri.”
O zamana kadar Hard Rock türü içinde sayılan birçok grup, bir anda Hair Metal grubu oldu. Başta White Lion, WhiteSnake, Bon Jovi, Guns’N Roses gibi gruplar; kendilerini bir anda şan ve şöhret içinde buldular. Güzel kadınların olduğu klipler; WhiteSnake ve David abimizin seksi karısının bulunduğu klipler; çılgın şovların yapıldığı Motley Crue klipleri ve konserleri; sahnede quiripe kızların gezdiği Aerosmith konserleri v.b. şovlar ile dinleyicilerin gözleri boyandı ve insanlar gözü kapalı bir şekilde bu yeni türe, yani “Hair Metal’e” alıştırıldılar. White Lion grubu, menajerlerin sömürüsüne daha fazla dayanamayarak dağıldı ve elemanlarının çoğu müziğe küstüler. Aerosmith, diğer tür müzik türleri ile işbirliği içine girmeye başladı. Ac-Dc gibi efsane gruplar kendi içlerine kapanmaya başladılar; Pantera  Glam Metalden, Thrash Metal’e geçiş yaptı;  Bon Jovi bile tarzını slowlaştırmaya başladı. Hepsi yeni Hair Metal gruplarının başarısının altında bir anlamda ezilmişlerdi. Artık giyim, saç tarzları ve sahnede cool olmak önemliydi. Yani herşeyin başı bu dönemde “imajdı.” Bu duruma karşı çıkan bir çok grup yukarıda da değindiğimiz gibi ya dağıldılar, ya parçalandılar, yada tarz değiştirdiler. Birçok yetenekli müzisyen bu dönemde çeşitli nedenlerden dolayı müzikten koptu. Bir taraf yükselirken, diğer bir taraf düşüş yaşadı. İşin kısası “Glam Metal tükendi, tüketildi...”

Günümüze geldiğimiz zaman, çevremizde çok az Glam sever kaldığını biliyoruz. Bizimle halen aynı kafada kalabilen insanlar ile ilişkilerimizi geliştirmekten; kendi gruplarımız ile eski grupların parçalarını coverlamaktan; neden 20 yıl önce doğmadığımız hakkında hayıflanmaktan; kafamızdaki “hedonist” fikirler ile şu lanet yılların arasındaki zıtlığı görmemezlikten gelmeye çalışarak; kendimizi bazen avutarak, bazen de umursamazlık maskesi altına girerek yaşamımızı devam ettirmekten başka pek de elimizde olan bir çözüm yolu yok. “BİZ BU BOŞ ÇAĞDA, HALEN SAF SERSERİ RUHUMUZLA YAŞAYAN NADİR İNSANLARDANIZ. BUNU ASLA UNUTMAYALIM...”


Ahmet Bitirim

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.