Bizzat Ben

Fotoğrafım
İstanbul, Türkiye
From tourism business / Cook candidate / Fenerbahce lover / Iron Maiden maniac / Old school writer / MaidenTurkey Admin / Webitch / Jet City Woman / Rock'n Roll Angel / Beth...Ironclad...

17 Kas 2010

Röportaj: Mike Portnoy D.T'den ayrılmadan önce '09


Dream Theater’den Mike Portnoy yakın zamanlarda Classic Rock ödül törenine katılmak için İngiltere’deydi, biz de onunla oturup sizlerin Sanatçıya Sor’a yolladığınız soruları ona yöneltme fırsatını kaçırmadık.
Mail atan herkese çok teşekkürler – şu ana kadar aldığımız EN BÜYÜK karşılıktı. İşte o engin karşılığın içinden seçtiğimiz bazı soruların cevapları. Keyfini çıkarın!

SPERRY, OKLAHOMA’DAN MIKE CORVIN:
Dream Theater şu ana kadar hiç bir film müziği yapmayı düşündü mü?

Çok isteriz – tüm kariyerimiz boyunca, özellikle enstrümantal taraf olarak bundan bahsettik. Sadece doğru fırsata ihtiyacımız var. Pink Floyd gibi gruplar bunları 60lar ve 70lerde yaparlardı, birkaç filme müzik yapmışlıkları var. Bence çok sıkı şeyler üretebiliriz, yani sadece teklif bekliyoruz.

ABD’DEN MARK MAHONEY:
‘Live at Budokan’ DVD’sinde, ‘Beyond This Life’’ın sonunda Mike ve Jordan bir çağrı-cevap düeti yapıyorlar. Mike takıma doğru yöneliyor ve grubun geri kalanı ona katılıyorlar, ve bölüm de Zappa’dan bir alıntıyla kapanıyor. Frank ekranda bunu yönetiyor ve grup da bestenin üzerine takılıyor – ama o hangi Frank Zappa bestesi? Bir türlü bulamıyorum!

Kullandığımız bir Zappa şarkısı değildi, Zappa tarzında jam yapıyorduk. Bu jam’in ucunun çıktığı ‘Beyond This Life’’taki ‘Unison’ kısmına hep ‘Zappa’ bölümü dedik, çünkü tuhaf bir tonlaması var ve Jordan bu merimbau/ksilofon sound’unu kullanıyor. Bu jam’i canlı çalmaya başladığımızda, Jordan ve ben Zappa tarzı tonlamada ve dolambaçlı figürlerle jam yapmaya başladık, benim de aklıma Frank’i sahneye bizi yönetir halde koyma fikri geldi – yani bu bizim kendi jam’imiz, sadece Frank modunda!

BREZİLYA’DAN FABIO DIAS:
Alkoliklikten kurtulmanın toplantılara katılmak ve bu adımlar üzerine günlük menşede çalışmayı, ve hatta bazen birine sponsorluk yapmayı gerektirdiğinin hepimiz farkındayız. Yoldaki bir müzisyen olarak bu sorunlarla nasıl başa çıkıyorsunuz? Evdeyken hala toplantılara gidiyor musunuz, veya diğer ülkelerdeki toplantılara katılacak zaman buluyor musunuz?

Güzel soru. Sorunuma çözüm benim için AA idi. Herkes için değil, başka insanların sorunlarıyla başa çıkmak için farklı yolları var ama benim için çözüm buydu. Ancak toplantılara gitmeye başladıktan sonra içki ve uyuşturucuyu tamamen bir kenara bırakabildim. Neredeyse on yıldır ayığım ve bu AA toplantıları sayesinde. İlk birkaç ayık senemde her gün o toplantılara gitmek zorundaydım, ve her gün gittim, yoldayken bile bir şehre girince yaptığım ilk iş yardım hattını arayıp gidecek bir toplantı bulmaktı. Kansas’tan, Tokyo’ya, Londra’ya kadar her yerdeki toplantılarda bulundum. Ayıklığım için kesinlikle zorunluydu. Şimdi, elimin altında ona yakın yıl varken toplantılara gitmeden yolda zaman geçirebiliyorum, ama tamamen bırakmak tavsiye edilmiyor, aslında her zaman toplantılara gitmelisiniz. Bazen evde insanlar niye hala gittiğimi soruyor, ama biliyorum ki gitmezsem yine içerim. Durumu tazelemelisiniz. Eskiden gittiğim kadar değil ama hala gidiyorum, benim için çok önemli.


İNGİLTERE’DEN ADAM WARNE:
Yakın gelecekte İngiltere’de bir davul atölyesi yapacak mısınız? Ayrıca, Max Stax serinizin (Mike’ın kendi Sabian zil serisi) fikri nasıl aklınıza geldi? Sadece farklı zilleri birbirinin üstüne koyarak deney mi yaptınız?

Maalesef artık atölye yapmıyorum, yüzlerce yaptım ve en sonunda artık yeter dedim ve 6 yıl kadar önce yapmayı bıraktım. Stax aşağı yukarı dediğin gibi oluştu. Ben Sabian çalmaya başladığımda bana hiç Stax önermediler – Terry Bozzio onları onaylamadan önceydi – ben de davul kitinde öyle bir ses çıkarabilmek için birkaç şeyi öbürlerinin üzerine yığardım – splash ve china’yı. En sonunda kendi serimi çıkartma fikri geldi aklıma çünkü elde mevcut değillerdi, aslında ben çıkartmaya başladığımda da mevcut değillerdi, çünkü Terry Bozzio henüz Sabian’la çalışmıyordu. O vakit kendi tipinde Sabian’ın elinde mevcut tek zil oydu.

NATALIE GLADKAYA:
Karmaşık davul partisyonları çalarken neden bazen kendi kafanıza vuruyorsunuz? Ayrıca, canlı şovlarınız için ‘An Evening With Dream Theater’ formatını geri getirme ihtimaliniz var mı? Daha fazla unplugged/akustik konserler vermeyi düşündünüz mü?

Neden kafama vurduğumu bilmiyorum, durmam gerektiğini düşünmeye başladım – bir beyin anevrizmasının geldiğini hissediyorum! Evet, ‘Evening with…’ formatının gelecekte geri gelme olasılığı hayli yüksek. Biraz ondan uzaklaşmamız gerekiyordu, ama birkaç yıldır uzak olduğumuza göre, biraz karıştırıp geri getirmek mantıklı olabilir. Akustik şovlara gelince, asla asla demem, mümkündür. Bu unplugged mevzusunun pek hayranı sayılmam – klişe bir şey ve her grup yapıyor. 90’ların sonunda buna benzer birkaç şov yaptık, eğlenceliydi, farklıydı, dolayısıyla asla asla demem ama şu an için bir plan yok.

FİNLANDİYA’DAN TONI HYTONEN:
DVD’lerle, canlı şovlarla, bootleglerle, yan projelerle vs. Dream Theater hayranlarına çok şey öneriyor. Yapacak bu kadar şeyle, grup ve birey olarak nasıl bir arada kalıyorsunuz?

Eh, zaman yönetimi benim için büyük bir sorun çünkü grup için birçok şeyi ben yürütüyorum, yani olay tamamen hepsini bir şekilde sıkıştırmak. Bilemiyorum, ben meşgul olmak için yaratılmışım sadece. Öbür elemanlar eve gidebilirler, haftalarca veya aylarca hiçbir şey yapmadan tatil yapabilirler, işlerine de gelir, ama ben zibilyon tane proje yapmalıyım. Cevabın ne olduğunu bilmiyorum, çizilebilecek bir şey değil. Ya işkolik birisinizdir, ya da değilsinizdir. Ona uygun kişilikler var, benimki de iyi ki, veya maalesef, öyle bir kişilik.

VIRGINIA, BRAMBLETON’DAN DAVID FITCH:
Progressive Nation DVD’si çıkarma ihtimaliniz var mı?

İsterdim, ama ufukta gözükmüyor. Bu albüm ve turne DVD’si olmayan ilk olacak, ama olsun, hep aynı formülü veya modeli yapmaktan nefret ederim zaten.

SYDNEY, AVUSTRALYA’DAN ROB RETALIC:
Dream Theater’ı olduğu kartopundan şimdiki çığa çevirmek ne kadar sürdü? Bir noktaya gelip sonra duvara çarpan çok grup görüyorum.

Berkeley’de kurulduğumuz günden Classic Rock ödüllerine gitmek için şurada oturduğumuz otel odasına kadar 24 yıl geçti. Çocukluktan imparatorluğa geçmek o kadar sürdü. Kartopunu yuvarlamak yıllar aldı ve habire tuğla duvarlara çarptık. Kariyerimizle ilgili bilinen bir şey varsa o da iniş ve çıkışlarla, yalan başlangıçlar ve yalan vaatlerle dolu olduğudur. Çok azim gerekiyor ve bence birçok grup bizim karşılaştığımız eleman değişiklikleri, iş sorunları ve engellerle karşılaşsa vazgeçerlerdi, bizim de bunu planladığımız zamanlar oldu ama işte buradayız. Vazgeçmediğimiz için hala ayaktayız.

STAVANGER, NORVEÇ’TEN TORY JOHNNESEN:
Kendi doldurmalarınızı kazara mı yarattınız, yoksa davula oturup uğraşarak mı buldunuz?

‘Kendi doldurmalarım’dan hiçbirinin bir akımda çıktığını zannetmiyorum, onlar birçok öteki davulculardan kaptığım şeylerin altını kazmamın bir neticesidir. Davul kahramanlarım iyi belgelenmişlerdir, ama John Bonham, Keith Moon, Neil Peart ve Terry Bozzio gibilerin tüm doldurmalarını ve marifetlerini gençken öğrendim. Bence benim tarzım da onlarınkilerin bir kombinasyonu. Ben her türlü müziğin veya müzisyenin böyle geliştiğini düşünüyorum, birçok farklı etkiyi bir potada eritmelisiniz, benim davulculuğum da böyle gelişti.

MEXICO CITY’DEN RODRIGO GUERRERO SALAZAR:
Porcupine Tree’den Steven Wilson’la birlikte çalışır mısınız?

Umarım. Senelerdir konuşuluyor; o, ben ve Mikael Akerfeldt arasında bir çalışma. Sadece bir zaman meselesiydi ama bence üçümüz de bu projeyi saran beklentiyle ilgili o kadar düşünceliyiz ki üçümüz de projeyi görebileceğimizi hissetmiyoruz. Bence hepimiz ağzımızı kapalı tutup, bir köşede yapıp herkesi şaşırtmış olmayı isterdik. Demişken, ben buna takvimimde öncelik veririm ve ikisine de istekli olduğumu, bir şekilde de mümkünse 2010’da yapmaya hazır olduğumu söyledim. Yapmayı çok isterim.

TREY LOWMAN:
Wendy’s’de favori yiyeceğiniz nedir?

Soğansız, peynirli tek. Bazen cesaretim yeterse yanına chili bile alıyorum, ama Wendy’s’e gideceğime Taco Bell’e giderim, ve eğer California’daysanız, In-&-Out Burger’ı kimse geçemez.



MARK MICHELL:
Ben de grubumla bir kariyer yapmak istiyorum. Sizin perspektifinizden bakınca, eğlence işinde başarılı biri olmak, bir ergen olarak Dream Theater’ı başlattığınızda beklentilerinizden farklı bir şey mi?

Hayal ettiğim her şey, güzel bir hayat yaşıyorum ve çok minnettarım. Çok şükür bu işte başarılı oldum çünkü ben gerçek hayatta aslında başka bir şey yapamam. Sabahları kalkıp işe gidemem, el becerisi gerektiren hiçbir işi yapamam, o yüzden iyi ki yaratıcı bir şeyi başardım. Biz grubu kurduğumuzda dünyanın her yerinde çalmak, albüm satıp turlamak gibi hayallerimiz yoktu, amacımız o değildi. Biz sadece beraber müzik yapmak isteyen bir avuç çocuktuk. Eğer o rock’n roll hayat tarzı ödüllerini almayı isteseydik muhtemelen farklı bir müzik tarzı seçerdik bence! Eğer olay seks, uyuşturucu ve rock’n roll’dan ibaret olsaydı Mötley Crüe gibi bir grupta olmam gerekirdi, ama nasılsa Dream Theater’ın yaptığını yapar olduk, ki bu da bariz daha uzmanlaşmış bir müzik, zengin ve ünlü olmak isteseydik pek iyi bir seçenek olmazdı. Böylesine azme sahip olup yaptığımızla bir isim ve kariyer yapmış olmakla çok şanslıyız, ama şu an olduğumuz yere gelmek çok, çok zaman aldı. Çok minnettarım. Dünyanın dört bir yanında muhteşem bir hayran kitlemiz var, her gece birçok kişiye çalabiliyoruz, hepimizin eşi ve çocukları var, ailelerimize iyi bir yaşam tarzı sağlayabilecek kadar para kazanıyoruz, ve ben yıllar içinde tüm kahramanlarımla tanıştım, takıldım ve çaldım, o yüzden kesinlikle gerçekleşmiş bir hayaldir benim için.

ADAM CHAPMAN:
Kendinizi dünyadaki bir numaralı Dream Theater fanı ilan ettiğinize göre, milyonlarca hayran gibi oturup bir Dream Theater şovunun keyfini çıkaramayacak olmak sizi mutsuz etmiyor mu?

Evet, bazen seyircinin arasında olmak nasıldır veya en azından canlı kulağa nasıl geliyoruz diye merak ediyorum. Yani, ben kendi davullarımı hiç seyirci açısından dinlemedim. Sanırım bunun tek yolu gruptan ayrılmam veya kovulmam olur, ikisi de şu ara seçenekler dahilinde gözükmüyor, o yüzden Dream Theater’ın keyfini sahnenin öbür tarafından çıkarmaya devam edeceğim gibi durmakta.

CANADA’DAN JAMES RIGG:
Yaşayan veya ölü, hangi grubun bir Dream Theater şarkısını coverlamasını duymak isterdiniz?

Opeth’ten ‘A Nightmare To Remember’ veya belki Iron Maiden’dan ‘A Change of Seasons’.

LOS ANGELES’TAN RICARDO SARABIA:
Şu ana kadar karşılaştığınız en iyi Dream Theater tribute grubu hangisi? Bir de, arada bir konserlerde giydiğiniz el yapımı ‘su ayakkabıları’nı üretip satma planınız var mı?

Tek bir tanesini söyleyemem. İtalya’dan, Japonya’dan, Amerika’ya kadar hepsini izledim, hepsi çok gurur verici, hepsi çok iyi müzisyenler, hepsi iyi yapıyorlar, belli bir tanesini seçemem. Ayakkabılara gelince, hayır. New Balance onları benim için yapıyor, ama satmakla ilgili bir planları olduğunu sanmıyorum.

LONG ISLAND, NEW YORK’TAN STEVEN LUCAS:
Bir oktavaryumun, ve onun ‘kapanına sıkışma’nın, müzik teorisine itaat edip ona bağlanmanın çaresizliğine, ve yaratıcı özgürlüğe rağmen, bestelenen her melodinin yanılmazcasına aynı oniki notanın serisinden oluşacak olmasına, hayatın engelleri ve sınırlarına karşı gizli metaforik bir göndermeyi anlatma yöntemi olduğunu varsayıyorum. Haklı mıyım?

Hayır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.